Yaratıcılık heyecanlı ama acı veren tekrarlı bir dönüşümdür.
Bu dönüşümü devamlı yaşayan kişilerle bir arada olmak ise hem iyileştirir hem de yalnız olmadığımız bilgisi bizi daha üretken ve kendimize karşı daha sevgi dolu biri yapar.
Porto’da, yağmurlu bir cumartesi sabahında, koca salonu yavaş yavaş dolduran Portekizli heyecanlı kitlenin yanı başında oturmuş, bu noktaya beni getiren şeyleri düşünüyordum. Türkiye’deki yaratıcı profesyonellere sistemli bir destek mekanizması ihtiyacını her cephede savunan, her fayda sağlayabilecek kurum ve kişi ile iş birliği yapmaya çalışan biri olarak bu tutkumun çok kişisel olduğu kadar ne kadar evrensel olduğunu yeniden farkediyorum. Burada Belçika, Portekiz, Yunanistan, İspanya, ingiltere ve Türkiye’’den gelen kişiler olarak bir masanın etrafında, aynı sorun ve ihtiyaçları konuşuyorsak, Belçika’dan gelen Elize’in anlattıkları kulağıma küpe oluyor, Almanya’dan gelen Hendrik’in soruları, kitapları işimi geliştirmek için faydalı araçlar olarak çantamda yer buluyorsa bu benzerliği iyi okumamız gerektiğini düşünüyorum.
Sevgili ülkemde bir yandan üniversitelerdeki birçok tasarım bölümüne girmek ve orada eğitim almak için gerekli temel becerilerden biri olan çizim/yetenek sınavı kaldırılırken, bir yandan yaratıcı girişimci ne demek, tasarım nerde biter, sanat nerde başlar, hangi profesyonellikleri kapsar ve hatta yaratıcılık nedir tartışılırken, tanımlar ne derse desin dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de her gün binlerce yaratıcı profesyonel, tasarımcı ve sanatçı üretmeye devam ediyor ve bu üretimlerin yarattığı olumlu olumsuz sonuçlarla tek başlarına mücadele ediyor. Bu tek başına üretebilmenin yarattığı yalnızlık halini kırmak için ise dünyanın her köşesinde, yaratıcı profesyoneller, tasarımcılar, sanatçılar, changemakerlar (değişim öncüleri) bir araya gelerek bu sorunları konuşmak ve bir çözüm önerisi olanlarla tanışmak, öğrenmek, “yalnız değilmişim” diyebilmek için bir birinden farklı konsept ve başlıklar altında buluşuyorlar.
Son zamanlarda bir yaratıcı komünitenin parçası olmanın faydasını sıkça gören, bunu derinden hisseden bir solopreneur yani kendi işinin ve kendinin patronu olan, çoğu zaman kendinden başka çalışanı olmayan bir tasarımcı, yaratıcı bir iş insanı (creative entrepreneur) olarak, Porto’daydım. 18–20 Ekim tarihleri arasında, yerel, bağımsız çalışanları, tasarımcı, sanatçı, yaratıcı üretkenleri desteklemek, dünyanın geri kalanı ile nitelikli bağlantılar geliştirmelerine alan sağlamak üzere düzenlenen, Porto Indie Workers Bootcamp ’indeyim (Porto Bağımsız Çalışanlar Çalıştayı). Avrupa Yaratıcı Platformlar Ağı (European Creative Hubs Network) üyesi olan ATÖLYE ’nin bir üyesi, yaratıcı komünitesi içinde büyüyen ve işini şekillendiren bir yaratıcı girişimci olarak, bu harika etkinliğe konuşmacı olarak katılma şansını yakaladım. Bize ayrılan 1,5 saatlik “Yaratıcı İşler ve Ortak Çalışma Alanları” (Creative Works and Collective Spaces) paneli evet belki bu etkinliğin parçası olmamı sağladı ama öğrendiklerim anlattıklarımdan çoook daha fazla oldu bu 3 günde. Ben de o yüzden bu deneyimi, mümkün olan parçalarını yaratıcı girişimcilere, solopreneurlere, changemakerlara ve kendi işini yapan, tutkulu, yaratıcı ve üretken insanlara ufak bir kaynak havuzuna dönüştürmek istedim.
Açılışı Atina’dan aramıza katılan, bir yaratıcı hub olan Bios ’un yöneticisi, Avrupa Yaratıcı Platformlar Ağı kurucu yöneticilerinden Vassiliss yaptı.
Sunumuna Atina’nin anlatılan çehresi ile deneyimlenen hayat arasındaki farklılıkları bize fotoğraflarla anlatarak başladı. Bu iki gerçeklik algısının kendi yaratıcı üretimlerindeki yerinden bahsederken bir yandan da bir arada üretme isteğinin, bir birinden öğrenme heyecanının nasıl Bios’un kurulmasını sağlayan birleştirici güç olduğunu anlattı bizlere. Böylesine, avrupanın farklı köşelerinden gelen çok çeşitli katılımcı kitlesine de ancak böyle gerçeklikler ve hayaller arası bir anlatım “hoşgeldin” diyebilirdi.
İkinci gün “Myths of Creative Entrepreneurship” (Yaratıcı Girişimcilikle İlgili Mitler) konuşması ile başladı. Lieza Dessein, Belçika’dan gelen uzun yıllardır, yüzlerce yaratıcı girişimciye danışmanlık vermiş bir profesyonel olarak, aslında dünyanın farklı köşelerinde yaratıcı insanlar ister sadece kendilerini istihdam etsin ister büyük ekipler yönetsin, tutkuya dayalı, kişisel hikayelerden ve becerilerden beslenen işler yapan insanlar olarak, dünyanın her köşesinde ne kadar da benzer sorunlarla mücadele ettiklerini, cevapların ne kadar küresel olabileceğini gösterdi bana. Konuşması esnasında önerdiği başlıklardan birkaçını paylaşmak isterim ki hepimiz için faydalı olacaktır;
-Networking yap, evet bunu çoğu insan sevmiyor ama yapabileceğin, sana uyan formatı keşfetmeye çalış. Evinde, o yaratıcı beyninde sıkışıp kalma, anlat, kendini, hikayeni anlat ki bu heyecana ortak olabilecek insanları bulabilesin, senden haberdar olsunlar.
-Görünür ol, işlerini, projelerini kendine saklarsan seni kimse bulamaz. Sana uygun olduğunu düşündüğün mecralarda görünür ol.
-Yardım iste, en yakınlarından başla, sana en çok inanan ve senin başarılı, mutlu olmanı isteyen insanlardan başla destek aramaya.
-Sorumluluklarının farkına var; ben vergi ve muhasebe işlerinden anlamıyorum cümlesinin arkasında “çünkü ben bir tasarımcıyım/sanatçıyım” diye eklemek, bir yetiştin sorumluluğu olan bu standart işi anlamanıza engel olmamalı. Vergi ve muhasebe işleri ile uğraşmayı muhasebeciler dahil bayılmaz. Bu bir iş sahibi olarak anlamanız ve yerine getirmeniz gereken bir işlemdir, o kadar.
Bu ve bunun gibi çok temel ve faydalı önerilerin sonunda, kendi kariyenin bu noktasında, tüm iş yaklaşımını 3. kez değiştirme kararı aldığını, birkaç aydır düşünme ve yeniden çerçevelendirme aşamasında olduğu gerçeğini paylaşacak kadar da içten anlatımının arasına sıkıştırdığı sürekli evrilmek, gelişmek ve öğrenmek isteyen yaratıcı bir beynin, bu değişimler arasında acı çekmesi, varoluş krizleri yaşaması kadar doğal bir şey yoktur diye de eklemeden geçmedi sağolsun.
Kendi deneyimlerimden de biliyorum ki değişim heyecanlı birşey olmakla beraber oldukça da yıpratıcı, korkutucu ve sizi temellerinizi sorgulamaya iten bir yoruculuğu vardır. Boşlukta asılı ihtimallerle başlayan o boğucu netsizliğin geçici olduğunu ve eninde sonunda bir sonuca varacağınızdan, o süreci kısa ya da uzun vadeli bir planla tamamlayacağınız gerçeğini hatırlayın.
Etkinliğin devamında karşıma çıkan, enerjisiyle sahneyi yakan Lisa Lang (Kurucu & CEO | ElektroCouture & ThePowerHouse) ile heyecanlı ve lezzetli espri anlayışıyla bol kahkahalı bir konuşma gerçekleşti. Erkek egemen dünyada, bir kadın mühendis olarak, nasıl feminen enerjisine sahip çıkarak bu kalıpları yıkan işler yaptığını, kırmızı oje ve rujunu en az kodlama projeleri kadar heyecanla anlatma özgürlüğü, yıllarca erkek egemen işlerde çalışmış bir kadın olarak beni de kendime getirdi. 45 çalışanı olan kocaman bir techhub kurmuşken ve kız çocuklarına, yaratıcı kadınlara bu alanda üretim yapmaları için alan sağlarken, mutlu olmadığını farkedip herşeyi değiştirme, şirketi kapatma, yeniden tek kişi olarak çalışmaya dönme kararının ne kadar radikal gözükmekle beraber şöyle basit bir sorunun cevabından çıkabilecek kadar da gerçek ve derin olduğunu gösterdi hepimize;
Peki mutlu musun?
Farkediyorum ki dünyanın br köşesinde, bize “yalnız değilsin” , “ben de seninle aynı dertten muzdarip” hikayelerini paylaşan her insan için minnettar hissetmeye devam edeceğim. Hayatımın çeşitli evrelerinde, zaman zaman tekrarlanan varoluşsal krizler yaşayabiliyor olmak ve bunu bir eksiklik değil sürekli gelişmek, dönüşmek, adapte olmak ya da sistemde yeni çatlaklar yaratmak isteyen biri olarak aynı tutkuyu takip eden insanları görmek, aynı döngüsel krizlerin arasında kendilerine tekrar tekrar yollar çizen ve her sona yaklaştığında bunu “mutlu muyum” filtresi ile ölçen insanlar, kendimi yeniden sevmemi sağladılar, iyi ki varlar.
Peki bu krizler tekrarlanıyorsa, birer patern ise hayatımızda, bunlara daha bilinçli yaklaşmak, önce işi sonra da o işi icra eden kendimizi tanımaya çalışmak değil de önce kendimizi keşfetmek, içimizle dengelenmek sonra o kişinin doğru işini çerçevelendirmek, yavaşça dengelendiğimiz bir iç yolculuğun, ait hissettiğimiz hayalin işini icra etmek mümkün değil mi? İşte bu sorunun cevaplarını “New Work Heroes” kurucusu Jörn Hendrik Ast ile keşfettik.
Cevap mı? Evet mümkün :)
Yaklaşık 2 saatlik “How to Activate Your Career Superpowers” workshopuna katılan tüm katılımcılar kişisel yolculuklarının, çocukluk hikayelerinin, kafa karışıklıklarının ve içlerindeki süper güçlerin iş hayatlarına, üretimlerine ve gelecek hayallerine olan etkilerini birinci elden keşfetmiş oldular. Kuruculara, girişimcilere, organizasyon liderlerine koçluk yapan, eğitim ve destek programlarını tasarlayıp yöneten Hendrik, bağımsız çalışanlar olarak nasıl kişisel hikaye ve deneyimlerimizden beslendiğimizi, kendi bariyerlerimizi nasıl korkularımız ve şüphelerimizle ördüğümüzü farkettirirken bu farkındalığı sistemli bir denge yolculuğuna dönüştürüyor. Bu keşif için tasarladığı bir de online yolculuk var ki bence herkesin işine çok yarayacaktır. Bu kendini keşif yolculuğunun ve daha fazlasının Türkiye’ye de ulaşabilmesi için işbirliğine başladık bile :)
Bu tip etkinliklerin en güzel yanlarından biri de sahnenin tek öğrenim alanı olmaması. Kahve kuyruğunda tanıştığım David Parrish, dünyanın her yerinde yaratıcı girişimcilerin destekçisi ve yaratıcı ekonominin kalkınma ekonomisindeki değerinin savunuculuğunu uzun yıllardır yapan danışman, sohbet ehli ve heyecanlı bir üretici. Yaratıcı profesyoneller ile iş dünyası arasındaki tezatlığı, bir aradalığın yaratabileceği değerleri anlattığı ve iş dünyasının kuralları içinde zorlanan yaratıcı profesyonellere kendi yollarını keşfetmeleri konusunda destek olmak için yazdığı “T-shirts and Suits” kitabı 13 dile çevrilmiş ilginç bir kaynak. Sitesinden bir çok ücretsiz kaynağa ulaşmak mümkün.
Tabii bir de benim konuşmacılarından biri olduğum “Creative Works and Collective Spaces” paneli vardı. Tüm bu harika organizasyonun başında olan o süper beyin Tania Santos vardı. Kendisi CRU Creative Hub kurucusu, süper organizatör ve eli maşalı bir moderatör :D Panelin diğer konukları Barcelona’daki ortak çalışma alanı MOB’dan, illüstratör, You Name IT markası kurucusu Pablo Fernandez Del Castillo, TODOS ‘tan Moda tasarımcısı, çılgın beyin, eşsiz Portekiz mermeri ile moda dünyasını buluşturan girişimi Stoners kurucusu Mariana Emauz ve ATÖLYE’den Cross Change kurucusu ve bir yaratıcı girişimci olarak ben :) Panel, kendi kişisel kariyer hikayelerimiz, şu an nerede olduğumuz ve bu geldiğimiz noktada içinde bulunduğumuz yaratıcı komünitelerin etkisini anlattık. Hepimizdeki en benzer noktalara değinmeden geçemeyeceğim;
- Yaratıcı insanlar, etraflarında donatıldıkları kaynaklara kayıtsız kalamıyorlar, kaynaklar çeşitlendikçe sürpriz üretim alanları keşfediyorlar. (bir lazer kesim makinası size yeni bir kariyerin kapılarını açabilir:)
- Doğru kürate edilmiş bir komünite hem bir kaynak havuzu, hem güvenli bir aile hem de hevesleriniz için bir test alanı olabiliyor.
- Her yeni sohbet, tanışıklık yeni bir keşif ve üretim alanına dönüşebiliyor sadece açık olmak gerekiyor.
- Tanıştığım herkes kendi gibi davranabileceği, üretken ve yargılanmadığı bir aile arıyor.
Hem bu panele hazırlanırken, hem benden önceki konuşmacıların anlattıklarında hem de kendi kariyer yolculuğumda öğrendiğim önemli şeylerden birkaç;
-Sen varsan, senin gibiler de var. Korkma yalnız değilsin!
-Her bir yaratıcı üretim senin içinden bir parça taşır ve sen içini her proje sunumunda defalarca ve farklı formlarda yabancılara açacak kadar cesursun.
-İç sesine ve sezgilerine güven!